Bisiklet özünde bir ulaşım aracı olmasına rağmen çoğumuzun hayatında hobi ve spor amaçlı olarak yer alıyor. Hatta bazı kişilere en son ne zaman bir bisiklete bindiğini sorsanız bir çocukluk yaşını söylerler. Ancak bisikletin işlevi değişiyor. Tam da içinde bulunduğumuz dönemde bisiklet sessiz bir devrim gerçekleştiriyor ve artık ulaşım aracı sıfatıyla hayatlarımızda baş köşeye geçmeye hazırlanıyor.

Bundan on yıl önce özellikle Türkiye gibi ülkelerde toplu taşıma dışındaki ulaşımın yıldızının elektrikli otomobil olacağı sanılıyordu. Hala öyle olduğuna inananlar az değil. Türkiye gibi ülkeler derken kastedilen; nüfusu fazla olmasına rağmen otomobil sahiplik oranı görece düşük olan, akaryakıt satış fiyatlarının görece yüksek olduğu ve toplu taşıma sistemlerinin yeterince yaygın olmadığı ülkeler.
Ancak geçen zamana rağmen elektrikli otomobiller hala öngörülen yaygınlağa ulaşamadı. Bunun bir sürü nedeni var ama şimdi konumuz o değil.
Bu süreçte her geçen gün gelişen “pil” teknolojisi, ulaşım sorunlarımız için yeni seçenekler doğurdu. Bunların içinde en öne çıkan seçenek ise elektrikli bisiklet. Kısaca e-bisiklet.
Geleceğin bireysel ulaşımının temelinde bisikletin yer alacağını görmek zor değil. Çünkü tarihte bisikleti günlük hayatımızın dışında sadece sportif ve eğlence aktivitesi olarak tutan, ulaşımda kullanılmasına engel teşkil eden en önemli faktör ortadan kalktı. Bisiklet kullanıcıları artık eskisi kadar beden gücü sarf etmek ve dolayısıyla terlemek, bitkin düşmek durumunda değiller.

Aslında Elektrikli bisiklet fikri yeni bir şey değil, 1800’lerinde sonunda ortaya çıkmış. Yıllar içinde farklı teknik özelliklerde birçok e-bisiklet prototipi yapılmış. Bu fikrin dönüm noktası ise 1995 yılında neodimyum mıknatıslarının fiyatlarının düşmesiyle bisikletlerin güçlerinin arttırılması olmuş.
E-bisiklerin şehiriçi ulaşımda bir alternatif haline gelmesi yeni sayılır. 2018 yılında pazar büyüklüğü 21 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2025 yılında ise 39 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşacak. Sadece ABD’de sadece 2017 yılında 77 milyon dolarlık elektrikli bisiket satışı gerçekleşti. Bu bir önceki yıla göre %91’lik bir artış anlamına geliyor.
Gözümüzü Amerika’dan Avrupa’ya çevirdiğimizde de benzer bir durum görüyoruz. Kişi başı bisiklet sahipliğinin en yüksek olduğu Hollanda’da satılan her bisikletin %32’si standart bisikletken %68’i elektrikli bisiklet. Aradaki makas her geçen gün daha da açılıyor. İsveç’te e-bisiklet satışı 2017’den 2018’e %53 arttı, Finlandiya’da ikiye katlandı.
Avrupa’nın geneline baktığımızda 2017 yılında 2.2 milyon, 2018 yılında 2.6 milyon adet satış gerçekleşmiş. Her ülkede oranlar farklı olsa da e-bisiklet satışının artış göstermediği Batı Avrupa ülkesi yok.
Peki bu aracı bu kadar sihirli yapan nedir? Elektrikli bisikletin hayatlarımızın içine bu kadar hızlı penetre olmasını sağlayan özellikler neler?

Daha Az Efor
Hiçkimse işyerine ter içinde veya soluk soluğa girmek istemez. Veya arkadaşlarınızla kahve içmek için buluşmaya gittiğinizde konuşacak haliniz kalmazsa buluşmanın anlamı olmaz. Elektrikli bisikleti klasik bisikletten ayıran en önemli özellik bu. Hareket için gereken enerjinin çoğu (eğer isterseniz tamamı) elektrik motorundan sağlandığı için siz ancak istediğiniz zaman, istediğiniz kadar pedal çevirirsiniz.
Klasik bisikletler en fazla Hollanda, Danimarka gibi “düz” ülkelerde popülerken e-bisiklet sayesinde Türkiye’nin de içinde olduğu “yükseltili” ülkelerde yokuş tırmanma sorunu kalmıyor. Şahsen benim de bisikletle ilgili tek dert ettiğim konu yokuş tırmanamamak. E-bisiklet ile düzlükte pedal çevirip rampalarda işi elektrik enerjisine bırakmak çok mantıklı geliyor. :)
Toplu Taşıma Entegrasyonu
Bisiklet, şehirlerin toplu taşıma sistemleriyle entegre şekilde kullanılabilir. Örneğin evinizden bisikletle çıkıp en yakın metro istasyonuna kadar pedallayabilir, bisikletinizle metroya binip, hattın diğer ucunda inip yolunuza bisikletle devam edebilirsiniz. Ben yakın zamanda yaşadığım kentler olan İzmir ve Bursa’da metroya bisikletle binilebildiğini biliyorum. Diğer kentlerde de durum farklı değildir diye düşünüyorum.

Hatta İzmir’de bazı belediye otobüslerinin önünde bisikletinizi yerleştirmeniz için askılar var ancak bu otobüslerin genele oranı düşük olduğu için o işleyiş çok etkin görünmüyor bana. Mutlaka faydalanan vardır tabi.

İzmir’de bisiklet turlarını Üçkuyular veya Bostanlı feribot iskelesinden başlatıp körfezi bisikletle turladıktan sonra feribotla başlangıç noktasına dönmek yaygın bir uygulamadır. İster toplu sürüş olsun, ister bireysel, bisikletinizle vapur veya feribota binip “karşı yakada” pedallamaya devam edebilirsiniz.

Birçok farklı senaryo kurgulanabilir. Klasik ve elektrikli bisikletlerin toplu taşımaya entegre edilebilen araçlar olmaları geleceğin ulaşımında merkeze alınmalarının en önemli sebeplerinden biri olacak.
Düşük Maliyet
Her konuda olduğu gibi ulaşım yönteminin belirlenmesinde de maliyet önemli. İnternette bisiklet öven bazı görseller görüyorum, otomobille vb karşılaştırma yapıp bisikletin maliyetini sıfır gösteriyorlar. Bu yanlış. Bisikletin işletme maliyeti sıfır olabilir (ki değil) ama ilk yatırım maliyetini göz ardı edemeyiz. Burada doğru ifade “bisiklet, ulaşım alternatifleri arasında maliyeti en düşük olandır” denmeli.

E-bisikletler çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bisiklet kategorisinde. (Her ülkede böyle değil.) Yani bir ruhsat çıkarmanız, plaka taktırmanız veya periyodik teknik muayeneye sokmanız gerekmiyor. Gelecekte bu konu nasıl şekillenir bilemiyorum. Türkiye, henüz devletiyle ve milletiyle gelmekte olan elektrikli bisiklet devriminden haberdar değil. Yakın gelecekte bir anda sokaklarımız e-bisikletle dolup taşınca devlet bu konuda bir düzenleme yapmak ister mi bilemiyoruz.
Trafik düzeni açısından baktığımızda trafik kanunlarımız zaten gelişmiş ülkelerdekine benzer ve bisikleti diğer taşıt araçlarıyla denk tutuyor. O konuda bir sorun yok.
Off-road
Bisikletinizle şehirde, asfalt yollarda kalmak zorunda değilsiniz. Park, patika, orman, piknik alanı, plaj… Her yere girebilirsiniz. İş günleri ulaşım için kullandığınız aracı tatil günleri off-road için kullanabilirsiniz.

Çevrecilik
Elektrikli bisiklet üreticileri, iklim değişikliğiyle mücadeleye öncülük ediyorlar. Avrupa’da, resmi kurumlar ve sivil toplum kuruluşları karbondioksit salımına (salınım değil) karşı büyük bir savaş ilan ettiler ve benzinli motorları tamamen yasaklamaya hazırlanıyorlar. Ayrıca, 2030 yılında içten yanmalı motorlu otomobil ve motosikletlerin Hollanda’ya girmesi yasaklanacak. İsveç’te benzinli ve dizel otomobillerin satışına yasak getirilecek.
Ülke ve kıta ölçeğinde böyle hızlı ve keskin kararlar alınırken kent ölçeğinde de benzer önlemler alınacağı malum. Yakın gelecekte otomobil yollarının azalacağını (en azından yenilerinin yapılmayacağını), bisiklet yollarının arttırılacağını ve şehirlerde otomobilsiz bölgeler tanımlanacağını gözlemleyeceğiz.
Ülkemizde çevre duyarlılığı gelişmiş ülkeler seviyesinde değil. Ancak yine de çevreye duyarlı bir kitle var. Bu duyarlılığa sahip kişilerin otomobil yerine bisikleti tercih etmeleri beklenen bir durum.

Sağlık
İlk bakışta e-bisikletler daha az efor sarfedilmesi için tasarlanmış olsalar da bu aslında sürücüye bağlı. Eğer amacınız spor yapmaksa elektrik motorunu tamamen devreden çıkarabilirsiniz veya sadece zorlandığınız zamanlarda devreye alabilirsiniz.
Bir araştırmaya göre, daha fazla mesafe katettikleri için, e-bisikletçiler klasik bisikletçiler kadar spor yapmış oluyorlar.

Cool Bir Trend
E-bisiklet satışlarındaki artışın bir sebebi de moda olması. “Herkes yapıyor, ben de yapmalıyım!” Bisiklet sürmek zaten estetik ve “cool” bir eylem. Bunun üzerine tüm arkadaşlarınızın birer e-bisiklet edindiğini, devamlı bu konudan bahsettiklerini düşünün. Büyük olasılıkla siz de bir tane edinirsiniz. :)

E-bisiklet hareketine öncülük eden ünlüler de var. Leonardo DiCaprio, Miley Cyrus, Leo Schreiber, Naomi Watts ve hatta Galler Prensi Charles de bunlardan bazıları.
Kültürel, sosyal ve politik faktörlerin bir kombinasyonu sonucu ve standart bir bisiklet ile elektrikli otomobilin arasındaki boşluğu doldurması sayesinde, elektrikli bisiklet dünya çapında giderek popülerlik kazanıyor.

Umarım ülkece dünyadaki bir elektrikli bisiklet devriminden çok geri kalmayız, kentlerimizi daha ulaşılabilir, doğamızı ve havamızı daha temiz, vücutlarımızı da daha sağlıklı hale getiririz. Bunun için bizlerin konuyu takip edip resmi kurumlara baskı yapmamız, bu konunun altyapısının bir an önce oluşturulasının takipçisi olmamız gerekir. Ayrıca bisiklet kültürünün yayılması için çaba göstermeliyiz.
İlgili yazı: Elektrikli Bisiklet – İlk Deneyimim
İlgili yazı: e-Bisiklet – Arıza Deneyimi
Pingback: Elektrikli Bisiklet – İlk Deneyimim – Özgür Blogger