Karaburun’u bilenler her yerinin iniş yokuş olmasına da aşinadırlar. O kadar ki deniz seviyesindeki bir noktadan deniz seviyesindeki başka bir noktaya gitmek için bile birkaç kere yokuş çıkıp birkaç kere yokuş inmeniz gerekebilir. Bu durum, evlerin, otellerin manzaralı olması açısından avantajlı, çünkü her yerden deniz manzarasına sahipsiniz ama yürüyüş ve bisiklet gibi aktiviteler için dezavantaj.
![](http://www.ozgurblogger.com/wp-content/uploads/2020/07/Screenshot_20200719-150829_letgo-300x254.jpg)
En son Karaburun’da bisiklet kullanmayı denediğimde ben lisedeydim, kardeşim ortaokuldaydı, yani enerjimizin zirvede olduğu zamanlar. Ancak maksimum seviyedeki enerjilerimiz bile her yerde olan dik yokuşları tırmanmamıza yetmiyordu. (Ya da tırmanabilseydik bile kan ter içinde kaldıktan sonra bir anlamı yok.) Bir noktadan sonra bisikleti elimize alıp yürüyerek çıkmak zorunda kalıyorduk. Yıllar içinde gençleşmediğim için de bir daha bunu denemedim.
Şimdi artık bir elektrikli bisikletim var. E-bisikletlerin hayatlarımızı değiştirecek bir devrimi temsil ettiğini daha önce yazmıştım. Ben kendi hayatımda devrimi sessiz sedasız başlattım. Birkaç gün içinde bisikletle aşağı yukarı 50 kilometre kat ettim. Sıcağı sıcağına deneyimimi paylaşmak istiyorum. Bu sadece ilk deneyim, bazı şeyleri yanlış uyguluyor olabilirim, yanlış biliyor olabilirim ya da henüz bazı şeylerin farkında olmayabilirim, bunları zaman gösterecek.
Fabrika çıkışlı bir e-bisiklet tercih etmedim, normal bir bisikleti elektrik dönüşüm kitiyle e-bisiklet haline getirmeyi tercih ettim. Çünkü Türkiye’de satılan tüm e-bisikletler 250 W’lık motora sahipler. Bunun nedenini bir türlü çözemedim. 250 W gücündeki bir elektrik motoru hafif engebeli bir yörede, bir çocuğu veya ortalama kilodaki yetişkin bir kadını istediği yere götürür belki ama dik yokuşlu bir coğrafyada yetişkin bir erkeği istediği her yere götürmez. O yüzden ben 750 W’lık motorlu bir kit aldım ve bisikletime monte ettirdim.
Akıllara Gelen İlk Soru: Yokuş Çıkıyor mu?
Buradaki yokuşların eğimini bilmiyorum, yani sayısal bir şey söyleyemem ama dik olarak tabir ederim. Ağırlığımı bilmiyorum ama 75 kg’den az olduğumu düşünmüyorum. Kardeşimin benden biraz daha ağır olduğunu düşünüyorum. Bazen market alışverişi olarak yaklaşık 10 kg ek yükümüz olduğu zamanlar da oluyor. Ve en merak edilen sorunun cevabı: Bu bisikletin yetişkin bir erkeği çıkarmadığı yokuş yok.
Öte yandan kız arkadaşımın ağırlığı 53.6 kg. (Bu arada ben daha ağırlığımı yaklaşık olarak bile bilmiyorken kendini 0.1 kg hassasiyetinde takip eden sağlıklı insan profiline dikkatinizi çekerim.) O da bisikletini dik yokuşlarda kullanmayı planlıyor. Bu ağırlıktaki (pardon hafiflikteki) bir sürücüyü 500 W motora sahip bir e-bisikletin de istediği her yere götürebileceğini tahmin ediyorum. Gereksiz yere daha büyük yatırım yapıp atıl kapasite oluşturmamaya dikkat etmek lazım. O da e-bisikletini alıp sürmeye başladığında onun deneyimlerini de paylaşırım.
Bisikleti kullanırken gösterge ekranında gösterilen verilerden biri o an motorun aktardığı güç. Yani 750 W gücündeki bir motor doğal olarak devamlı maksimum seviyede çalışmıyor. Dikkatimi çeken durum; yokuş çıkarken bile gösterge 600 W’ı geçmiyor. Zaten daha hafif kullanıcıların veya daha az engebeli coğrafyada yaşayanların daha az motor gücüne ihtiyaç duyacaklarını düşünmemin sebebi bu.
Ayrıca ülkemizdeki garip algı sebebiyle bisikleti çocuk oyuncağı olarak düşünüp küçük görenler olacaktır. Bisikletimin üzerindeki Bafang marka BBS02 motoru 120 Nm tork üretebiliyor. Bu tork değerinin birçok motosiklet motorundan daha yüksek olduğunu hatırlatmak isterim.
Bisiklete monte edilen dönüşüm kiti toplam ağırlığı arttırıyor. Motoru kapatıp pedallamak istediğinizde normal bir bisikletten daha fazla efor sarf ediyorsunuz. Yokuş aşağı giderken motor desteği zaten otomatik olarak kesiliyor. Düz yolda giderken de ben manuel olarak motoru kapatıyorum ve pedal çeviriyorum. Ancak en ufak bir rampada bile pedallamak normal bisikletten daha çok yoruyor.
![](http://www.ozgurblogger.com/wp-content/uploads/2020/07/20200718_204349_1-1-768x1024.jpg)
E-bisikleti iki şekilde kullanabiliyorsunuz. Birincisi aynen bir motosiklet gibi gidon üzerindeki mandalı parmağınızla iterek güç veriyorsunuz. Bu modda pedalı hiç çevirmenize gerek yok. Mandalı ne kadar iterseniz o kadar güç aktarılıyor. Ben bu modu hiç kullanmıyorum.
Diğer kullanım şekli ise pedal desteği. Siz pedal çevirirken sistem sizinkinden çok daha fazla bir kuvvetle bisikleti hareket ettirmenize yardım ediyor. Yani pedalı çevirirken bir nevi biri selenizden tutup sizi itiyormuş gibi bir his oluyor. Çok az bir kuvvetle çevirdiğiniz için yorulma da olmuyor. Siz pedal çevirmeyi bırakınca motor desteği de duruyor. Siz tekrar çevirince destek tekrar başlıyor.
Bu iki yöntemden hangisini kullandığınızdan bağımsız olarak aktarılacak gücün seviyesini 1’den 9’a kadar bir skalada belirleyebiliyorsunuz. Bu kontrol gidona takılan üç düğmeli bir aparatla sağlanıyor. Aslında 0’dan 9’a olsa daha iyi olurmuş çünkü en alt seviye olan 1’e aldığınızda hiç güç aktarmıyor. Yukarıda “manuel olarak motoru kapatıyorum” derken kastettiğim bu seviyeyi 1’e indirmek. Güç aktarımını kestiği için 1 yerine 0 daha anlamlı olurdu.
![](http://www.ozgurblogger.com/wp-content/uploads/2020/07/5c0a11db48547.png)
Kullanımım sırasında 6. seviyeden yukarıya çıkmıyorum. 3,4,5,6 beni tüm yokuşlara çıkarıyor. Ama bilenler için söylüyorum; İskele’den küçük Migros’a çıkan bir yokuş var, kardeşim denemek için ona dalmış, ancak 9. kademede çıkabilmiş. Ben bisikletteyken o yolu kullanmıyorum, hem çok dik olduğu için, hem de aynı zamanda dar olduğu için. Tehlikeli geliyor bana.
Paşa gönlüm eğimsiz yolda bile destek almak isterse seviyeyi 2’de tutuyorum.
Yokuş çıkarken fotoğraf çekmek için durursam yokuşta tekrar pedal desteğiyle harekete geçmek zor oluyor. Belki de ben yöntemini bilmiyorum. Öyle durumda mandalı iterek kalkış yapıyorum, birkaç metre sonra mandalı bırakıp pedal çevirmeye başlıyorum.
![](http://www.ozgurblogger.com/wp-content/uploads/2020/07/ebike_cartoon-1.png)
Önlerinden geçerken insanların gözlerinin takıldığını fark ediyorsunuz. Aslında bisikletin orta yerindeki kocaman batarya, “hileyi” ele veriyor ama ülkemizde çoğunluk elektrikli bisiklet diye bir teknolojinin varlığından bile haberdar değil. O yüzden seleye oturmanızdan sonra birkaç saniye içinde jet gibi hızlanmanızı veya yokuşta zorlanmadan sabit bir hızla tırmanmanızı gören yüzlerdeki soru işareti ifadesini fark edebiliyorsunuz. Tabi bu hep böyle olmayacak, önümüzdeki birkaç yıl içinde yaygınlaşacak ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde satılan e-bisiklet sayısı klasik bisiklet sayısını geçecek. Türkiye aslında bisiklet üreticisi ve ihracatçısı bir ülke ancak asıl katma değer sağlayan teknoloji elektrik motoru ve lityum iyon bataryayı üretemiyoruz. Bu konuda bir girişimimiz de yok. O yüzden aynı otomobilde olduğu gibi bisiklette de kaymağını yiyen değil, hamaliyesini yapan bir ülke olarak kalacağız. Aradaki fark otomobil geçen yüzyılın teknolojisiydi ve o treni çoktan kaçırdık. Lityum iyon bataryalar ve elektrik motorlu yeni nesil ulaşım araçları (e-bisiklet, e-scooter, e-kaykay, vb) ise bugünün teknolojisi ve küçük de olsa trene binme şansımız var. Neyse, bu başka bir yazının konusu.
Benim bisikletimdeki kit şu: Alba 750Mid-Drive https://alba-ebikes.com/collections/mid-serisi/products/alba-750mid
Sitede diğer kitleri de inceleyebilirsiniz.
Bu yazı sevabıyla, günahıyla sadece birkaç günlük deneyimime dayanan bir içerik. E-bisiklet konusunda gerek kendi deneyimim, gerek okuyup, izleyip öğrendiğim bilgiler hakkında yazmaya devam edeceğim.
İlgili yazı: Elektrikli Bisiklet Devrimi
İlgili yazı: e-Bisiklet – Arıza Deneyimi
Pingback: e-Bisiklet – Arıza Deneyimi – Özgür Blogger
Pingback: Elektrikli Bisiklet Devrimi – Özgür Blogger