Hayatımın 8 yılını geçirdiğim Salihli hakkında hiç yazmamış olduğumu fark ettim bugün. Hem de çok sağlam dostlar edindiğim, çok net ve güzel anılarımın bulunduğu, mutlu bir çocukluk geçirmeme katkısı olan Salihli bu…
7 yaşımdan 15 yaşıma kadar, yani 1988’den 1996’ya kadar Salihli’deydim. Bunun sebebi ise memur çocuğu olmam.
Salihli, birçok açıdan çok müstesna bir ilçe. Her şeyden önce İzmir’e sadece 90 km uzaklıkta. Salihli – İzmir yolu tek şeritken biz bu yolu 1.5 saatte alıyorduk ama biz Salihli’den ayrıldıktan sonra bu yol çift şeritli hale geldi ve en fazla 1 saatte alınır hale geldi.
1990’lı yıllarda nüfusu 80 bin civarındaydı, yani o zaman bile birçok ilden büyüktü, şimdi daha da artmıştır tabii (100 bin olmuştur). O yaşlarda bu ölçekte bir şehirde yaşamak benim için büyük avantajdı. Büyük bir şehirde, örneğin İzmir’de yaşıyor olsaydım ailem beni o kadar rahatça sokaklara salar mıydı, bilmiyorum. Her çocuğun o yaşlarda yapması gerektiği gibi hava kararana kadar sokaklarda sürtüyordum. Bugün hemen hemen bütün çocukların hapis hayatı yaşadıklarını, bu nedenle depresif yetiştiklerini düşündüğüm için bu sokaklarda sürtme dönemini bir ihtiyaç (ve artık bugün bir imtiyaz) olarak görüyorum. Bütün gidilecek yerler, bütün arkadaşlarımın evleri, her yer yürüme mesafesindeydi.
Bazı dönemlerde iki haftada bir, bazı dönemlerde üç haftada bir hafta sonları İzmir’e geliyorduk. İzmir’de olduğum hafta sonları ailemle, kuzenlerimle “büyük şehir” ihtiyaçlarımı karşılıyordum. Mesela kuzenlerimle sinemaya gidiyorduk, annemle çarşı geziyorduk, büyük marketlerden ev-mutfak alışverişi yapıyorduk, Fame City’ye gidiyorduk, vapurla geziyorduk, vb. Yani o zamanlar taşrada olmayıp sadece büyük şehirlerde olan her şeyi o İzmir’de hafta sonlarında yaşıyordum.
Bir önceki paragraftan Salihli’de sinema yoktu anlamı çıkmasın. Salihli Belediyesi, CHP’de olduğu sürece, bir ilçe belediyesinden beklenmeyecek derecede sosyal hayata önem veren, ünlü sanatçıları ilçeye getirip sanata mesai harcayan bir belediyeydi. (Bkz. Şiir İkindileri) O dönemde de belediyenin işlettiği eli yüzü düzgün bir sinema vardı. Filmler, büyük şehirlerden 4-5 hafta daha sonra gelirdi. Her hafta sadece bir film oynardı ve bu filmler de mutlaka seçme filmler olurdu. Perşembe akşamı bir seans, Cuma akşamı bir seans, Cumartesi gündüz bir seans, Cumartesi akşamı bir seans olurdu. Pazar günü seans yoktu diye hatırlıyorum. Cuma akşam ve Cumartesi gündüz seansında bizim okulun neredeyse tamamı sinemada olurdu. Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz hep tanıdık olurdu. Bizim kendi grubumuz içinde sinema organizasyonunu genelde AFA, bazen de Şevket yapardı. Perşembe gününden sinemaya gelmek isteyenlerin sayısını alıp Cuma bilet alırlar ya da aldırırlardı. Cuma akşamı da buluşup birlikte sinemaya giderdik. Sinema çıkışı çorbacıda çorba içerdik.
Salihli’de olduğumuz hafta sonlarında genelde arkadaşlarımla sabahtan akşama kadar (gerçek anlamda sabahtan akşama kadar) basketbol oynuyorduk. Salihli’nin yine ilginç bir özelliğidir; o kadar çok basketbol seven bir nesil yetişiyordu ki hafta sonları oynamak için boş pota bulamıyorduk. Galiba o yüzden sabahtan oynamaya başlıyorduk, böylece potayı baştan kapmış oluyorduk.
Bazı zamanlarda da pikniğe gidiyorduk. Birkaç farklı piknik kadrosu vardı, artık o Pazar hangi kadro plan yapmışsa o kadroyla çıkıyorduk. Bozdağ, Kırkoluklar, Gölcük, Sart, Demirköprü Baraj Gölü, Kurşunlu Kaplıcaları başlıca popüler piknik mekânlarıydı. Bir dönem bu piknik gruplarının biriyle Kurşunlu’ya gitme işini o kadar abartmıştık ki oradaki çok yoğun kükürt kokusu artık beni rahatsız etmiyordu. :)
Oturduğumuz apartmanda çok sıradışı bir komşuluk vardı. Aileler çok kaynaşmış durumdaydı. Tabii apartmanın birbirine yakın yaşlardaki çocukları olarak bizler de devamlı birlikteydik, çok güzel bir gruptuk. Bu yazıda ve başka zamanlarda “Salihli’den arkadaşlarım” diye bahsettiğim arkadaşlarımın içinde bu komşularımı da kastediyorum.
Salihli’nin suyu da çok güzeldir. Musluktan akan su içildiği gibi bu su, şişelenip başka şehirlerde parayla satılır.
İlçenin meşhur yemeği odun köftedir ama ben bu 8 yıl boyunca nedense birkaç defadan fazla yemiş değilim.
Şu an kaynak için linki bulamadım ama Salihli en fazla motosiklet sahibi barındıran ilçedir. Sinek vızıltısı gibi devamlı her yerde “vızzzzzzznnn” diye motosikletler cirit atar. Bu hem trafik hem de ses kirliliği açısından olumsuz bir şey tabii.
Salihli, üzümün merkezi desem yanlış söylemiş olmam. Salihli’deki yıllarımda o kadar güzel üzüm yiyorduk ki bana kimse üzüm beğendiremiyor artık. “Ben 8 yıl Salihli’de yaşamışım, bana üzüm biraz zor beğendirirsiniz” diyorum. Bir kere çekirdekli üzümü hiçbir zaman sevemedim. Nedeni Salihli’nin güzel çekirdeksiz üzümü.
En iyisini Salihli’de yediğim bir yiyecek daha var: Helva! Şimdi reklam yapıyor gibi olmak istemem ama Salihli’de Ünalan Helva’nın helvasını yemediyseniz kendinizi helva yemiş saymayın derim. Böyle iddialı konuşuyorsam bilin ki ürün de iddialı. ;)
Salihli denince ilk aklıma gelenler bunlar ama tabii ki Salihli’ye benim için bu kadar önemli yapan orada edindiğim çok sağlam dostluklar. Birçok arkadaşımla uzak kalsak da internet sayesinde kopmuyoruz. Kopup sonradan bir araya geldiklerim de var.
İzmir’e bir hafta sonundan daha uzun süre için gittiğimde kaçamak yapıp Salihli’yi ve oradaki arkadaşlarımı görmem lazım.
Pingback: Yollar ve Talihsizlik – Özgür Blogger