Bir tatil daha rüzgar gibi geçti gitti. Tatilimi hareketli ve dolu dolu geçirdim. İki haftamızı dört ana bölüme ayırabiliriz: Yenifoça, Çeşme, Özdere ve Karaburun.
Yenifoça
Tatile çıktığımız gün dakika bile kaybetmeden vurduk kendimizi yollara. Manisa’dan Muradiye, Emiralem yoluna saptık ve Menemen’e çıktık. Menemen’den de ver elini Yenifoça. Yalnız benim İzmir’e gitmeye programlanmış vücudum, bu güzergahın daha uzun olması nedeniyle biraz yoruldu. Son 10 kilometrede falan “artık bitsin şu yol” dediğimi hatırlıyorum. Ama sorun değil, arkası tatil. Yatarız dinleniriz. :)
Yenifoça’da artık gölgede oturup denize girilebilecek yerlerin tamamı ücretli. Merkezden girerken şezlong kirası, çevredeki plajlardan (beach club) girerken ise giriş ücreti ödüyorsunuz. Hiçbir şey ödemek istemiyorsanız yüzme öncesi ve sonrası güneşin altında oturuyorsunuz. Çeşme’de, Bodrum’da bu işleyişe aşinayız da küçük mütevazi tatil beldelerinin de böyle belli kişilere peşkeş çekildiğini görmek üzücü.
Yenifoça’da Palm Beach’e gittik. Giriş 10 TL ve ödediğinizi içeride harcayamıyorsunuz. Her şey güzel de içeride nasıl bangır bangır bir müzik çalıyor anlatamam. Hoparlörlerden uzağa kaçsak da kafanın şişmemesine imkan yok. İşletmeci kişi, deniz kültürünü özümsemiş biri olsa, insanların oraya müzik dinlemeye değil, kitap, gazete, dergi okumaya, uyumaya, uyuklamaya, kısaca tatilde kafa dinlemeye geldiklerini bilse böyle yapmaz herhalde. Ne var ki kültür ve görgü parayla edinilen bir şey değil.
İlk gecemizde Yenifoça klasiği olan Mambo Beach’e gittik. Girişte 30 TL alıyorlar ve karşılığında içeride kullanmak için 10 TL’lik fiş veriyorlar. Kapıda girerken ise sanki 30 TL’nin tamamını kullanabilecekmişiz gibi açıklıyorlar. İşte nitelikli dolandırıcılık örneği. Giriş ücreti alınınca sanıyorsun ki içeride kırosu, apaçisi olmayacak ama yanılıyorsun. İçmeyi bilemiyip çevreyi rahatsız edeni de vardı, orada tanıştığı kıza dans ederek hava atmaya çalışırken az daha bizim bistroyu devireni de. Tek cümleyle özetlemek gerekirse: Mambo’da fiyatlar fahiş, önceki yıllara göre çalan müzik kalitesi ve müşteri seviyesi düşmüş.
Mambo’nun gündüz girişi de 15 TL (hafta sonu 25 TL oha!) olduğundan denize girmek için hiç gitmedik.
Yenifoça’daki yerlerin aksine Eski Foça’daki yerler daha kaliteli ve daha makul. Hanedan‘a ilk defa bu yıl gittim ben ve bayıldım. Mavi bayraklı. Giriş 5 TL, içeride alan geniş, popo popoya oturmuyorsun yani. Gölge alanlar da bol. Fiyatlar normal. Alternatifi de Şamata olabilir. Giriş ücreti yok, fiyatlar güzel. Yalnız Şamata’da personel yetersiz, ayrıca ilk defa böyle bir yerde şemsiye bittiğine şahit oldum.
Bir de eskiden beri en çok zamanımızı geçirdiğimiz Alem’e gittik bir gün. Orada bile şezlonga ayrıca 5 TL aldılar. Ya zaten ben orada oturduğum süre boyunca biramı içiyorum, patatesimi yiyorum. Şezlongdan para almak neyin nesi? Bir daha gideciğimizi sanmıyorum.
Foça’dayken Sirekinler’in gelmesi, Didem ve Hale’yle görüşmemiz tatili iki kat güzelleştirdi. Çok güzel anılardı ama oturup ayrıntılı yazmaya kalksam günlük gibi olacak ve de çok uzun sürecek. Her anıyı da yazıya dökmeye gerek var mı? Bazıları da fotoğraflarda kayıtlı kalsın. ;)
Çeşme
Bence bir otelin kalitesini değerlendirirken ilk önce banyosunun temizliğine ve düzgünlüğüne bakmak gerekir. Bu felsefeden hareketle sitesindeki fotoğraf galerisine banyo fotoğrafı koyan tek otel olan Sakız Otel‘de kaldık ve pişman olmadık.
Çeşme Marina çok güzel olmuş ama çevresinde bir otopark sorunu yaratmış. Örneğin hemen karşısındaki bir boş arsada 15 TL’ye park ettiriyorlardı. Marinanın açılışı biz oradayken yapıldı. Ulaştırma Bakanı, sırada Foça, Seferihisar, Şifne ve Karaburun yat limanlarının olduğunu söyledi. Hadi hayırlısı bakalım…
Bir gece Paparazzi‘de yemek yedik. Ortam, müzikler, yemekler, şarap, her şey çok güzeldi. Yemekten sonra club kısmına geçtik. Çalan müzik beni memnun etti. Ertesi gün denize girmek için de Paparazzi’ye gittik. Otopark ücreti 10 TL. İçeride de kişi başı en az 30 TL harcama istiyorlar. Aslında bu sistem ve dayatma da bana ters ama hizmet kalitesi iyi olduğundan bir şey diyemiyorum. Garsonlar gayet nazikler, bir dediğini iki etmiyorlar, çok iş bitiriciler.
Çeşme’deki diğer akşamımızda Alaçatı’da yemek yedik. Şişarka diye bir restoranda rezervasyonumuz vardı. Orada Bahar’la karşılaştık. Şansımıza en güzel restoranın en güzel masasında yedik. (Yalnız porsiyonların küçüklüğü de hayalkırıklığı.) Diğer restoranların masaları gerçek anlamda sokak ortasında. Kemeraltı kalabalığı gibi insan güruhunun içinde yemek yemenin işkenceden ne farkı olabilir ki?
Bir hafta sonunda Şevki’de üç kere yengen yemeyi de ihmal etmedik. ;)
Bu hafta sonunun ana fikri şudur: Çeşme’ye İstanbullular adım attığından beri hem bir “para bende istediğimi yaparım” kıroluğu yerleşmiş (örnek: araç girişi yasak olan yerlerde bile 34 plaka kocaman cipler), hem de her şey, her aktivite pahalılanmış. Önümüzden yıldan itibaren bizim gibi ortak direk camiası Çeşme’nin kapısından giremeyecek gibi görünüyor.
Özdere
Bir gece Özdere’de kaldık. Her şeyin bıraktığım gibi olması hoşuma gitti. Sahilde kuru kalabalık var ama hareket yok. Çarşının içinde kalan seyyar akşam pazarı sahil kenarına taşınırsa ortalık biraz hareketlenebilir.
Özdere’de sahilde ve tam köşede yeni bir ev gördüm, aklım gitti. Geniş arsa üzerine yapılmış yeni, modern bir villa. Evin kendisi de büyük, bahçesi de. Bahçeye de oturmak için bir köşe yapmışlar. Bu kısma benzer diğer evlerde bir plastik sandalye ile masa atılmışken bu evde eni konu oturma grubu, sehpa, priz vb. konmuş. Hatta arkasında bir de mutfak lavabosu vardı. Daha önce hiç görmediğim için o kısmı anlatmam pek mümkün değil. Kısaca eşsiz bir ev yapmışlar.
Şule & Engin çiftini kısa süre de olsa görmek iyi oldu, yoksa tatil boyunca görüşememiş olacaktık.
Karaburun
Tatilin son bölümü Karaburun’da geçti. Karaburun’u tarihte iki kere “çok değişmiş” buldum. Onlardan biri bu yıldı işte. Her yer daha kalabalıklaşmış, araç sayısı artmış, Tansaş açılmış, İncirlikoy’a çok güzel “beach club” açılmış. Türkiye’nin mavi bayraklı en güzel 10 plajından biri olan İncirlikoy’a para harcanmış, çim ekilmiş, çevre düzenlemesi yapılmış. Şezlong kirası 5 TL alıyorlar, onun dışında fiyatlar da makul.
Deniz her zamanki gibi “muhteşem ötesi”ydi. 5 metre derinlikte bile yüzerken denizin tabanını cam gibi görebilmek, etrafında kocaman balıklarla yüzmek sadece Karaburun’da olur herhalde.
Bir gün Sirekinler’in ve Artunerler’in sürpriz yapıp Karaburun’a gelmeleri de çok güzel oldu. Birlikte zaman geçirdik, denize girdik, yüzdük, yedik, içtik…
O güzel denizi, o güzel ortamı bırakıp Bursa’ya doğru yola çıkmak çok zor oldu. Tatil güzel şey de bitişi kötü işte.
Bu arada tatili sadece İzmir il sınırları dahilinde geçirmiş olduk. Bana sanki Türkiye’yi gezmişiz gibi geldi. İşte İzmir’i Türkiye’nin kalanından ayıran noktalardan biri de bu: Her köşesi ayrı güzel, isteseniz sıkılmadan geze geze en az bir ay geçirebilirsiniz.